Tam da doğru zamanda karşımdaydı, bir adım vardı aramızda, puslu merak uyandıran gözleri, esrarengiz bakışlarıyla, gizemli dünyasına girmeme izin veriyordu. Sanki küçükken çizdiğim bir resim canlanıyor gibiydi. Ufak ürkek adımlarla çekiliyordum içine… EY AŞK…

Ne kadar büyür gözümüzde, adeta ilahlaşır aşık olunan. Bir tek onu görür, yalnız iyi taraflarını görmeye odaklanmış bozuk gözlerimiz. (Aşıkken takılabilecek bir gözlük icad olana kadar bu böyle) Her şeyin en iyisi ve en en güzeli ondadır. Onun arabası, onun masası hep o… Yemek yemesi herkesten farklı, o bardağı farklı tutar. Çünkü o ve diğerleri vardır artık. O varsa tüm gece uyumadan sabahlara kadar yürüyebiliriz sokaklarda. Sevdiği her şeyi sever sevmediği şeylerden nefret ederiz. Aynı müzikte sallanır, aynı şeylere güleriz. Yanımızdayken gökyüzü yakınlaşır, yıldızlar saçlarımıza taç diye takılır. Kanatlanırız, uçarız mutluluk anlamını bulur kalbimizde. Tam oluruz, sanki tüm ömrümüzce yarımmışız gibi… Her an aklımızda, gece gündüz, yokluğu dayanılamaz bir bağımlıklık gibi adeta. Süprizler yapsın, bıkmadan sevdiğini söylesin isteriz. Çünkü biz bıkmadan her saniye söyleyebiliriz. Takıntılı bir hal alır çoğu zaman, paylaşamayız, kıskanırız. İlişki biraz sendelese umutsuzluk yer bitirir, kontrolü kaybederiz… Onun için ölürüm dedirten böyle bir duygu silsilesidir AŞK… Ne çok filme, şarkıya, şiire, romana, resme konu olmuş ve ne çok mitleri, efsaneleri vardır. Bazen yoğun bazen daha hafif olsa da ne güzel bir duygudur. Bir başkasında kendimizi bulmak. Bu kadar değerli ve özel hissetmek…