Sev ama Kendini Unutmadan
Bir ilişkide en çok kimi kaybederiz biliyor musunuz?
Çoğu zaman karşımızdakini değil… kendimizi.
Birinin duygusuna, beklentisine, sessizliğine göre şekillene şekillene
bir gün fark ederiz ki artık nasıl hissettiğimizi bile bilemiyoruz.
Birini mutlu etmeye çalışırken kendi iç sesimizi kısmışız.
Oysa iyi bir ilişki, bir “kendine dönüş” yolculuğudur.
Çünkü “biz” olmanın en sağlıklı hâli, “ben”i unutmadan var olabilmektir.
Sabahları onun sevdiği gibi kahveyi hazırlayıp kendi kahvaltısını unutan,
kırıldığında “önemli değil” diyen,
hemen gönül alan o taraf…
çoğu zaman biziz.
Sevmenin içinde kaybolmayı,
fedakârlığı sevginin ölçüsü sanmayı ne çok öğrendik.
Ama bazen sevilmek bile yetmez.
Çünkü sevilmek başka, hissedilmek başkadır.
“Tabii ki seni seviyorum.”
Ama o cümle, temas etmiyorsa, yüze değil telefona bakarak söyleniyorsa,
kalbimize dokunmuyor artık.
Hissedilmek, kelimelerden çok varlıkla ilgilidir.
Birinin gözlerindeki yorgunluğu fark etmek,
suskunluğunu duymak,
yanında olup hiçbir şey demeden durabilmek bile
gerçek bağı kurabilir.
Birçok çift, “sevgi var ama sanki ulaşamıyoruz” diyor.
Aslında sorun sevgide değil; temasta.
Bir ilişkiyi canlı tutan şey, duygusal temastır,
yani birbirine gerçekten dokunabilmek.
Birini anlamaya çalışmak, onu değiştirmeye değil,
duygusunu duymaya niyet etmektir.
Bazen ilişkiler biter.
Ama asıl soru şudur:
Bir ilişki bitince kim kalır geriye?
“Ben kimdim, onsuz kim olabilirim?”
Bu soruların içinde yeniden bir doğuş gizlidir.
Çünkü her bitiş, kendine dönüşün sessiz çağrısıdır.
Bir “biz”i geride bırakırken, yeniden “ben”i hatırlarız.
Unuttuğumuz hobiler, bastırdığımız duygular,
erteleye erteleye yorgun düşen hayaller yeniden görünür olur.
Kendine dönmek, bazen yalnız kalmakla başlar ama asla eksilmekle değil —
aksine tamamlanmakla ilgilidir.
Ve sonra zihnimizde şu soru belirir:
Kendine iyi gelen bir ilişki kurmak mümkün mü?
Evet, mümkündür.
Ama bunun sırrı, karşındakini değil, önce kendini duymakta gizlidir.
Kendine iyi gelen bir ilişki, seni değiştirmeye değil,
seninle birlikte büyümeye niyetlidir.
Kendini özgür hissedebildiğin,
duygularını gizlemek zorunda olmadığın,
birlikte susabildiğin, birlikte gülebildiğin bir alan yaratır.
Kendine dönmek, yalnız kalmayı değil;
kendinle barışmayı, kendi varlığını ilişkiye taşıyabilmeyi anlatır.
Çünkü ancak kendiyle temasta olan biri,
bir başkasına gerçekten dokunabilir.
Ve belki de bütün bu yolculuğun sonunda
sormamız gereken tek bir soru kalır:
“Ben kimdim, sevmeden önce?”
Belki cevap kolay gelmeyecek.
Ama o cevabı ararken kendimize yaklaşacağız.
Ve o zaman anlayacağız ki,
bir ilişkide kaybettiğimizi sandığımız şey aslında hep içimizdeydi:
Biz sadece kendimize dönmeyi unutmuştuk.
Uzman Aile Danışmanı Emel Çetin Yalçın