Duygusal bağ eksikliği çağımızın sessiz çığlığı olabilir mi?
Yan yana oturup konuşamayan eşler…
Aynı evde yaşayan ama birbirine uzak hisseden aile bireyleri…
Yüzlerce takipçiye sahip olup da kimseyle derin bir bağ kuramayan kişiler …
Yalnızlık artık sadece tek başına kalmak değil; kalabalığın içinde de görülmemek, duyulmamak ve hissedilmemek.
Danışanlarım sık sık şöyle cümleler kuruyor:
“Evde herkes var ama kimse gerçekten yok gibi…”
“Bir sürü insanlayım ama kendimi görünmez hissediyorum.”
“Beni en çok yoran şey, dinlenmemek ve veya anlaşılmamak”
İşte bu yalnızlık, tam da kalabalığın içinden filizleniyor. Sessiz, ama yakıcı.
Peki neden yalnızız ya da öyle hissediyoruz?
Yalnızlık, çoğu zaman fiziksel değil, duygusal bir uzaklıktır.
Biriyle aynı evde ya da aynı masada olmanız, onunla gerçekten temas ettiğiniz anlamına gelmiyor.
Çünkü temas, dikkat ister. Samimiyet ister. Anlamaya niyet ister.
Günümüzde çoğu ilişki hızlı geçişlerle, otomatik cümlelerle, ilgisiz bakışlarla sürdürülüyor.
“İyi misin?” sorusu bile bazen “merak değil görev” gibi hissediliyor.
Böyle bir ortamda büyüyen çocuklar da, suskun eşler de, yaşlandıkça unutulan büyükler de yalnızlığı öğreniyor.
Hem de kalabalığın içinde.
Gençler de yalnız, yaşlılar da…
- Gençler, sosyal medyada bağlantılı ama duygusal olarak izole.
Herkesin “iyiymiş gibi yaptığı” bir ortamda, kendi kırılganlıklarını göstermekten korkuyorlar.
Ve en çok “anlaşılmamaktan” yakınıyorlar. - Yaşlılar, fiziksel olarak kalabalık bir evde olsalar bile, duygusal olarak unutulduklarını hissediyorlar.
Kimse onlara “Sen bugün nasılsın gerçekten?” diye sormuyor.
Torunlar ekrana bakıyor, çocuklar hep meşgul… - Eşler, yıllardır aynı evi paylaşıyor ama artık göz göze gelmiyorlar.
Konuşmalar faturalar, eksikler ve yapılacaklar listesiyle sınırlı.
Bu yalnızlıklar farklı görünüyor ama temeli aynı: Bağ kurulamayan ilişkiler.
Peki ne yapabiliriz?
- Gerçekten dinleyin, gerçekten var olun:
“Bugün senin için nasıldı?” sorusu bazen terapi gibi gelebilir.
Soru sormak değil, cevaba kalpten yer açmak önemli. - Nitelik önemli:
20 dakika bile olsa telefonunuzu bırakıp biriyle sadece “var olmak” duygusal teması yeniden başlatabilir. - Aynı evde duygusal odalar açın:
Sadece birlikte iş yapmak değil, birlikte anlamlı bir paylaşım yapmak bağ kurar.
Birlikte bir anıyı hatırlamak, eski bir müziği açmak, ortak bir film seçmek… Küçük ama derin yollar açar. - Yalnızlığınızı inkâr etmeyin:
“Herkesin bir hayatı var, ben de böyle idare edeyim” demek, sorunu bastırır.
Adını koymak, çözüm yolunu başlatır.
Kalabalıkların içinde göz göze gelmeden yaşanan hayatlar…
Konuşmaların çoğaldığı ama anlamın azaldığı ilişkiler…
Dolu sofralar ama eksik hisler…
Belki de en çok buna ihtiyacımız var:
Birbirimizin kalbine yeniden dokunmak.
Çünkü yalnızlık bir boşluk değil; temas eksikliğidir.
Ve temas, her yaşta, her ilişkide mümkündür.
Sevgilerle;
Uzman Aile Danışmanı: Emel Çetin Yalçın