İnsanın kontrol gücü bulunmadığı birçok durum söz konusudur. Bu durumlar kalıtımsal geçmiş ve yaşanılan-maruz kalınan çevre olarak düşünülebilir.

Ailelerimizin genlerinde varolan ve genetik geçişe sahip birçok psikolojik ve mental rahatsızlık bulunmaktadır. Otizm, yaygın gelişimsel bozukluklar, zeka geriliği, şizofreni, duygudurum bozuklukları ve bazı kişilik bozukluklarında kalıtımın rolü önemlidir. Bu tip rahatsızlıklar kalıtım, travma, doğum öncesi alkol-madde kullanımı gibi bazı nedenlere bağlı gelişebilmektedir. Psikologlar ve psikiyatristler bu rahatsızlıkların tanılanmasında ve tedavisinde birincil role sahiptirler.

Psikologlar bu tanı grupları ile çalıştığı zaman, gelen kişinin doğumundan başlayarak özgeçmiş hikayesindeki tüm psikolojik, biyolojik etkenlere ulaşıp, şuanda varolan sıkıntıları-semptomları, öyküdeki sürdürücü ve tetikleyici faktörleri öğrenerek ve tanı ve tedaviye yardımcı gerekli envanterleri kullanarak biyopsikososyal (çok yönlü ve kapsayıcı) bir yol izlerler. Kişiye özel planlanan bu tedavi aynı zamanda multidisipliner bir yaklaşım içerisinde kişinin kendisini, ailesini ve yardım alınabilecek diğer sağlık gruplarını da içerir. Tedavi sonrasında belirli zaman aralıklarında kontrol-takip seanslarının olması en az tedavi süreci kadar önemlidir.

Öte taraftan ağır bir tabloda seyreden şizofreni, bipolar bozukluk (iki uçlu duygudurum bozukluğu), depresyon gibi rahatsızlıklarda gelen kişi bir psikoloğun yardımından önce psikiyatrsite ihtiyaç duyar. Psikiyatrist ilaç tedavisi ile kişinin semptomlarını rahatlatarak, psikoterapiye hazır ve uygun bir hale getirebilir. Bu aşamadan sonra psikolog daha işlevsel hale gelir.

Çevresel faktörler ise kişinin doğduğu andan bu yana, içinde bulunduğu ortam ve koşullarının yanı sıra çevresindeki diğer insanlarla etkileşimidir. Yaşamımız boyunca özelliklede yaşamımızın ilk yıllarında çevresel faktörlerden oldukça fazla etkileniriz ve bu durum üzerinde etkili bir kontrol veya kendimizi koruma mekanizmamız yoktur. Çevresel faktörler oldukça güçlü bir etkiye sahiptir. Anne-baba tutumlarının kişiliğimize etkisi, ne kadar sevgi ve ilgi gördüğümüz, ihtiyaçlarımızın ne kadar karşılandığı, ne kadar korktuğumuz veya çaresiz hissettiğimiz, gündelik yaşamımızda nelere sahip olduğumuz, okulumuz, işimiz, ilişkilerimiz ve daha sayabileceğimiz birçok neden duygudurumumuzu, işlevselliğimizi kısacası psikolojik iyilik halimizi olumsuz yönde etkileyerek psikoterapiye ihtiyaç duymamızı sağlar.

Bu yazıda değindiğim kalıtsal ve çevresel faktörler ile oluşan sıkıntılar ve rahatsızlıklar, bir önceki yazımda belirttiğim daha somut ve belkide dahil acil sayılabilecek psikoterapiye ihtiyaç doğuran nedenlerdir.

Bir sonraki yazımda ise daha minimal ve insani boyutlardan ve faydalarından bahsedeceğim.